Çalışma Alanlarım

 

DEPRESYON


Depresyon, yaş, cinsiyet ve gelir düzeyi gözetmeksizin herkeste görülebilen, farklı kişilerde farklı belirtiler ile ortaya çıkabilen bir duygu durum bozukluğudur. Yaklaşık her dört kişiden birinde görülen depresyon; bir yakının ölümü, iş kaybı, boşanma, maddi sıkıntı vb. sebeplere bağlı olabileceği gibi belirgin hiçbir neden olmaksızın ortaya çıkabilir.

Depresyon Belirtileri;
- Eskiden yaptığı işlerden zevk alamama
- Günlük hayatında sorumluluklarını yerine getirememe ya da getirmek istememe
- İştah problemleri; perhiz yapılmadığı halde aşırı kilo kaybının yaşanması ya da kilo alma
- Hemen her gün aşırı uyuma ya da uykusuzluk
- Kendini yorgun ve bitkin hissetme
- Kendini umutsuz değersiz ve aşağılık hissetme
- Kendini suçlu hissetme
- Konsantrasyon bozukluğu
- Bedensel şikâyetler; baş ağrısı, kas ağrıları, sindirim rahatsızlığı vb.
- İntihar düşüncesi ya da girişimi
- Hareketlerde, karar vermede yavaşlama; durgunluk ya da aşırı hareketlilik yaşanmasıdır.

Depresyon belirtileri belirli dönemlerde her bireyde gözlenebilir. Burada önemli olan bu belirtilerin süresi ve günlük yaşamı ne kadar etkilediğidir. Bir kişide iki hafta süreyle yukarıdaki belirtilerin en az beşinin görülmesi ve bu durumun kişinin iş hayatını, ilişkilerini etkilemesi depresyonla ilgili şüphe uyandırır. Bu belirtileri uzun süreli ve sıkça yaşayan kişi, durumunu ihmal etmemeli ve yardım talebinde bulunmalıdır. Hasta yakınları unutmamalıdırlar ki depresyon sık görülen ve tedavisi mümkün bir hastalıktır; bir zayıflık ya da tembellik değildir. Depresyon, hastanın günlük yaşamla baş etme becerilerini olumsuz etkileyebilir ve küçük şeyler kişinin gözünde büyüyebilir. Depresyon düzeldiğinde bu belirtilerin de düzeleceği hastaya hatırlatılmalıdır.


 

PANİK ATAK


Panik atak, başta panik bozukluk olmak üzere birçok psikiyatrik bozuklukta görülen yoğun korku, kaygı yoğun endişe karışımı bir nöbettir. Panik atak, birçok bedensel hastalık ile karıştırılabilir. Genelde hastalar kalp krizi veya başka bir hastalık düşüncesi ile öncelikle dahiliyeye başvururlar. Ancak yapılan tetkikler ve fiziksel muayene sonucu bunu oluşturabilecek herhangi bir nedene rastlanmaz. Uzmanlar tarafından “psikolojik bir sendrom” olarak tarif edilmesine karşın, çoğu hasta, uzun süre yaşadıklarının gerçekten fiziksel kaynaklı sorunlar olduğunu ama kimsenin hastalığının gerçek sebebini bulamadığını düşünmektedir. Bu nedenle bu dur umun iyi bilinmesi, diğer hastalıklar ile ayırıcı tanısının yapılması ve hastanın bilgilendirilmesi çok önemlidir.

Panik atağın belirtilerini şöyle özetleyebiliriz;
- Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma, çarpıntı
- Terleme, nefes darlığı ya da boğulur gibi olma
- Üşüme, ürperme, titreme ya da ateş basması
- Ölüm korkusunu yoğun hissetme
- Kontrolü kaybetme ya da çıldırma korkusu
- Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecek ya da bayılacak gibi olma
- Uyuşma ya da karıncalanma
- Bulantı ya da karın ağrısı
- Kendini ya da çevresindekileri değişmiş, tuhaf ve farklı hissetme
- Kollarda veya uzuvlarda güçsüzlük hissetme

Bu belirtilerin en az dördünün yaşanması klinik olarak panik atak denmesi için yeterlidir. Belirtiler genellikle 10 dakika gibi bir sürede yoğunlaşarak doruk noktada sıkıntı verir sonra da yavaş yavaş azalır. Bu durum panik atak olarak adlandırılır. Panik bozukluğu, atakların tekrarlaması, kişinin tekrar ne zaman olacak diye beklemekten dolayı sıkıntı duyması ve atak geçirme endişesiyle bazı durumlardan kaçınmasıyla oluşur. Panik atak tedavisindeki en büyük sorun kişinin fiziksel bir rahatsızlığı olduğuna inanması ve bu nedenle psikolojik desteği geç aramasıdır.


 

ÖFKE KONTROL PROBLEMLERİ


Öfke de üzüntü, mutluluk, korku duyguları gibi son derece doğal, dereceleri olan günlük hayatımızda farklı sıklıklarla yaşayabildiğimiz bir duygudur ve tıpkı diğer duygular gibi önemli olan öfkenin şiddeti ve onunla nasıl baş ettiğimizdir.

Herkes zaman zaman kızar, engellenmiş hisseder ve bu duygularla kalp atışlarının hızlanması, sıcak basması, kasların gerilmesi gibi bedensel farklılıklar yaşar ancak kişinin bu duygu ve bedensel sıkıntıları ne sıklıkla yaşadığı, bu sıkıntının şiddeti ve bununla ne yaptığıdır öfkenin bir problem olup olmadığını belirleyen. Bazıları için diğer duygular gibi yaşayıp baş edilip geçilen bir duygu olduğu gibi bazıları için de alıp mayalanmış gibi büyütülen ve günlük hayatını, günlerini gecelerini kabusa dönüştüren bir duygu olabilir. Hatta baş etme gayretine göre etrafındakilerin hayatını da oldukça olumsuz etkileyebilen bir duygu olabilir ki sıklıkla öfke kontrol sorunu yaşayanlar etrafındaki kişilerin ısrarıyla bir yardım almaya karar verirler. Baş etme sürecinde önemli olan öfkenin bir an değil bir süreç olduğudur. Bu süreçleri iyi bilmek, bu süreçlerde bir takım farklılıklar yapmak öfkenin bizim için sorun haline gelmesini engellemeye yaracaktır.


 

KARDEŞ KISKANÇLIĞI


Kardeş kıskançlığının temelinde anne babanın sevgi ve ilgisini bir başkasıyla paylaşmanın getirdiği zorluk yatar. Çocuk kardeşinin doğumuna kadar sadece kendine gösterilen ilgiyi ve sevgiyi kaybetmekten ve başkasıyla paylaşmaktan üzüntü, kaygı ve öfke duyabilir. Yeni gelen bebeğin bakıma muhtaç olduğunu anlamakta güçlük çekebilir, annenin bebeği daha çok sevdiği için ilgilendiği düşüncesine kapılabilir. Özellikle annenin hamileliğinin son dönemlerinde ağırlaşmaya başlamasıyla yorgun ve isteksiz oluşu çocuğu kucağına alamayışı daha bebek doğmadan çocukta sevginin ve ilginin azalacağı düşünceleriyle kaygıya sebep olabilir. Bunun yanında çocuklar arasındaki yaş farkının az oluşu, ihtiyaçların benzerliği nedeniyle kıskançlığın derecesini arttırabilir. Anneyle yakın tensel temas, emme gibi ihtiyaçların yeterli ölçüde karşılanabilmesi açısından iki çocuk arasında en az 2 yaş olmasında yarar vardır.

Çocuktaki kıskançlık belirtileri:

- Kendilerine ya da eşyalara yönelik saldırgan davranışta bulunabilirler.
- Çocukta bebekliğe geri dönme davranışları görülebilir.
- Kardeş kıskançlığından doğan pişmanlık bazen kardeşe değil, anneye yönelir. Çocuk annenin sözünü dinlememeye, evde sürekli problem çıkarmaya başlar.
- Kardeş kıskançlığıyla birlikte okula giden ya da okula yeni başlayacak çocuklarda okula karşı isteksizlik görülebilir. Çocuk annesiyle kardeşini evde başbaşa bırakıp gitmek istemez. Okulda problemli davranışlar göstererek veya hasta olduğunu ileri sürerek eve dönmek isteyebilir. - Anne babaya sık sık onu sevip sevmediklerini sorabilir, sevgilerini sürekli teyit etmeye ihtiyaç duyabilirler.
Öneriler:

Büyük çocuk psikolojik olarak yeni gelecek kardeşin doğumuna hazırlanmalıdır. Kardeşin doğumuyla birlikte ailede oluşacak değişikliklerle ilgili büyük çocuğun bilgilendirilmesi ve kafasındaki belirsizliklerin minimuma indirilmesi çocuğun kaygılarının azalmasına yardımcı olacaktır.

Aileye yeni bir bireyin katılması büyük çocuğun hayatında zaten büyük bir değişiklik yaratacağından bu süreçte okula başlamak, oda değiştirmek gibi başka büyük değişiklikler yapmamak ve çocukla daha önce yapılan parka gitme, oyun oynama gibi etkinliklerin devam etmesine özen göstermek önemlidir.

Çocuk kıskanmasın diye bebeği aslında istemiyormuş gibi sözler söylemek yerine ailenin büyümesinin güzel taraflarının konuşulması, ve büyük çocuğun bebek ile ilgili hazırlıklara istediği ölçüde dahil edilmesi çocuğu kardeşi ile ilgili olumlu duygularını arttıracaktır.

Olumsuz duyguların anlayışla karşılandığını görmek çocuğu rahatlatır. Çocuğa ‘kardeşini kıskanıyorsun’ yerine ‘kardeşin olduğu için seni eskisi kadar sevmediğimizi düşünebilirsin ama ben seni eskisi kadar seviyorum’ demek çocuğun kabullenilme ihtiyacını artmasına ve kaygılarının azalmasına yardımcı olacaktır.

Bunun yanında çocuğun kardeşine ablalık ağabeylik yapması için zorlanmaması, kardeşler arasında kıyaslamalar yapılmaması ve her bir çocukla bire bir zaman geçirmeye gayret gösterilmesi ailede kardeşler arası kıskançlığın azalmasına yardımcı olacaktır.


 

OKULA UYUM SÜRECİ


Okula başlayan bir çocuk için okul, fiziksel koşulları, içinde yer alan insanlar ve bu insanlar arasındaki ilişkiler açısından evden farklı bir ortamdır. Çocuklar tanımadıkları bir ortamda farklı duygular yaşayabilirler. Aile en güvendiği ortama çocuğunu emanet etme duygusu içinde iken çocuk “Ben kimseyi tanımıyorum, burada ne kadar kalacağımı bilemiyorum” gibi belirsizlikler yaşamaktadır. Her çocuğun yaşayacağı duygular birbirinden farklı olabileceği gibi, bu duyguların yoğunluğu ve süresi de çocuktan çocuğa değişebilmektedir. Çocukların okula gitmek istememeleriyle ilgili açıklamaları ne olursa olsun önce dinlenilmelidir. İlk zamanlarda yaşanılan sorunların doğal olduğu unutulmamalı ve çocukların okula gitmek istememe ile ilgili bahaneler öne sürmesi yadırganmamalıdır. Bu süreçte çocuğa sabırlı anlayışlı ve destekleyici olunması gereklidir. Araştırmalar göstermiştir ki okula gitmeyi reddetmeye neden olan gidilen yerden ortamdan hoşlanmamak değil okula gitme sürecinin yarattığı kaçınılmaz duygulardır. Elbette ki okula başladıktan sonra belli bir sürenin okula alışma ve uyum süreci olduğu unutulmamalıdır. Bu süreç içerisinde tüm aile bireylerinin kararlı ve tutarlı davranmaları çocukların okula ve yeni çevreye uyum sağlamalarını kolaylaştıracaktır.

Çocuklarda bu dönemde görülebilecek tepkiler 3 ayrı grupta toplanabilir:
1. Her açıdan kolay adapte olan ve sorunsuz bir şekilde başlayıp okula isteyerek ve severek devam eden çocuklar.
2. Ayrılık endişesi, öğretmen ya da arkadaşlarıyla iletişimde duyulan kaygı gibi nedenlerle ilk başta okula gitmek istemezken zamanla okula uyum sağlayan çocuklar.
3. Okula isteyerek başlayıp daha sonra kendi kontrolü dışında sürekli gidilmesi gereken bir yer olduğunu anladığında okula gitmek istemeyen çocuklar. Bu çocuklar okula bu kadar sık ve sürekli olarak gitmek durumunda kalacaklarını beklemedikleri için hayal kırıklığına uğrarlar. Onlar okula başlayacaklarını, arkadaşları ile iyi vakit geçireceklerini, eğleneceklerini, öğretmenlerinin de olacağını ama sonra yeniden özgür, kurallarını ağırlıklı olarak kendilerinin belirlediği ev ortamına döneceklerini, istedikleri zaman okula gideceklerini, istemedikleri zaman da gitmeyeceklerini hayal etmiş olabilirler.

Okula başlamış olan çocuklar, evde, bahçede veya parkta oyun oynamak yerine her gün düzenli olarak okula gitmeyi anlamakta güçlük çekebilirler. Çocuklar okula gitmemek için belki uykusuzluğu, öğretmenini, arkadaşlarını bahane edebilir veya aileden, anneden ya da evden ayrılmak istemediği gibi nedenler sıralayabilir ve bu nedenlerle ilgili haklı gerekçeler gösterip son derece inandırıcı da olabilirler.

Çocuğun kaygılarının dinlendiği ve anlaşılmaya çalışıldığı, bunun yanında net tutumlar sergilendiği bir aile ortamında, okul ile işbirliği kurularak birkaç haftada geçmesi beklenen kaygının devam etmesi durumunda bir uzmandan destek almak faydalı olacaktır.